Bir Fransa hikayesi...

Bir Fransa hikayesi...

 

"Burada yaşıyoruz, burada eğitim alıyoruz, burada kalacağız"

Orta okulu ve liseyi Fransa'da okuyan Tuğçe Yaşar, oturma izni başvurusunu reddedildiği için ülkeyi terk etmek zorunda. Ailesi Fransa'da yaşayan Yaşar ise, bu durumu kabullenmeyerek eylem yapmaya başladı.

İstanbul'da doğan Tuğçe Yaşar, ilköğretimini burada tamamladıktan sonra, 2006 yılında ailesi ile birlikte Fransa'ya göç ediyor. Babası hali hazırda Fransa'da yaşarken, 14 yaşında Paris'e yerleşen Yaşar, göç etmelerindeki en büyük sebebin "eğitim olanakları" olduğunu vurguluyor. Lise son sınıfta reşit olmasıyla beraberse sorunlar başlıyor. Yaşar, hikayenin gerisini şöyle anlatıyor:

"Geldiğimde Fransızca'yı bilmiyordum. Hayata sıfırdan başladım çok zor bir dili öğrendim, buradaki bambaşka olan yaşama ayak uydurup alışabildim, çeşitli etkinlikler yapıyorum hafta sonları tiyatro oynuyorum, gazetelerde yazılar yazıyorum bazen, 'la vie en France - Fransada Yaşam' gibi...

Buraya geldiğimde henüz reşit olmadığımdan dolayı anne babamın üzerineydim ve 18 yaşıma girdiğimde ilk başvurumu yaptım bir öğrenci kimliği alabilmek için, daha rahat yaşayabilmek, yıl sonu olacak sınavlarıma girebilemek için. Fakat yaptığım başvurunun sonucu 6 aylık bir süreç bekledikten sonra 21 Kasım 2011 tarihinde red olarak geldi. Aynı zamanda 30 gün içinde ülkeyi terk kararıyla birlikte... İlk başta ne yapacağımı bilmedim. Bu kadar zor bir durumda, ya herşeyi bir kenera bırakıp dönmek olacaktı ya da bu haksızlığa boyun eğmeyip savaşarak zafere ulaşmak olacaktı sonunda, umudu kendime ışık bilerek yola çıktım.
409327_281482658565640_278820945498478_769744_1083521692_n.jpg
İlk olarak okulumdaki öğrenciler, öğretmenler ayaklandı herkes bu haksızlık karşısında yanımdaydı. Sonra yardım kuruluşları dernekler ve medya da yanımda oldu. 'Arc en ciel' radyosunda bir canlı yayın programına katılacağım yakında, sesimi daha çok kişiye daha iyi şekilde ulaştırmak için ve burda yine iki senatör benim durumuma karşı, gelen bu cevaptan yana olmadıklarınadan ellerinden geleni yapıyorlar. Valiliğe mektup yazıp gönderdiler 1 ay içinde bu kadar çoğalmak harika ve bunun için çok şanslıyım...

Bundan sonrası için imza kampanyalarımız başladı ve devam edecektir. Yürüyüşler düzenlenecek Ocak ayında. Bunun için buradaki halkı insanlık adına, eşitlik adına yanımda olmaya çağrıyorum. Bu durum herkesin başına gelebilir ve biliyorum ki benim durumumda olan onlarca insan var. Herkesin konuşması gerek, herkesin ayakta durabilmek için bir yol kat etmesi gerek. Bunun için mücadele!

Benim burda eğitimimi bitirmem için bu engeli aşmam gerekiyor. Bunun için de elimden geleni yapacağım. Elimizden geleni yapacağız...

Emeklerin boşa çıkmayacağını ümid ediyor ve bu büyük ilgi için herkese çok teşekkür ediyorum."

(soL - Haber Merkezi)

 

 

 

 

 

 

 

 

Üç kuşaktan üç kadın…

21. März 2011


Binnaz Türköz, 1973 yılında 34 yaşındayken dört çocuğunu eşine bırakarak Almanya’ya gelmiş. Altı sene sonra eşi ve çocuklarını getirmiş ama kısa süre sonra eşi ölmüş. Şimdi 72 yaşında, kızı Havanur Türköz’le baraber Köln’de yaşıyor. Binnaz Hanım’ın büyük kızından torunu olan 19 yaşındaki Tiffanny ise Wuppertal’de yaşıyor.

Binnaz Türköz:
‘Şikayetçi değilim geldiğime’

Türkiye’de konserve fabrikasında çalışıyordum. Sezon bitince akrabalarımız olduğu için Almanya’ya gelmeye karar verdik ve başvurduk. Eşimin çıkmadı ama benim dilekçem kabul oldu ve 1973′te dört çocuğumu eşimin yanında bırakarak buraya geldim. Altı yıl sonra da onları getirdim.
Önce Karlsruhe’de kaldım. Belli bir süre çalıştıktan sonra istediğimiz yere gidebileceğimiz söylendi ve ben Würzburg’a akrabalarımın yanına gittim. Bir Gasthaus’un üstünde ev tuttum, arada Gasthaus’ta  çalışıyordum. Daha sonra hastanede temizlikçi olarak çalışmaya başladım. Würzburg’da sabahları kalkardım Gasthaus’u temizlerdim, kazandığım para kirama sayılırdı. Sonra da hastanedeki işime giderdim. 27 yıl çalıştım, emekli oldum.
Çocuklarımı memlekette bıraktığım için çok üzüldüm. Annesin, üzülmez misin? Ama bir zorlukla karşılaşmadım. Büyük kızım kardeşlerinin sorumluluğunu aldığı için tabi ki ezildi. Eşim çocuklara bakmak zorunda kaldı. Annemler de vardı…Mektup yazıyordum, gerektiğinde telefon ediyordum.
Altı sene sonra önce eşimi turist olarak Almanya’ya getirdim. Okul tatilinde çocukları annemlere bıraktı geldi. Burayı çok beğendi. Bunun üzerine tatile gittiğimde topladım bütün çocukları ve eşimi buraya getirdim. O, terziydi, makina falan aldık ama ömrü kısaymış…
Almanca problemim hiç olmadı. Karlsruhe’ye geldim. Arkadaşlarımın arasında en yaşlısı bendim. Haym’da kalırken gider alışverişimizi yapardık.
Alman arkadaşlarımız, komşularımız da vardı. Aram iyiydi. Hiçbir kötülüklerini görmedim. Şimdi bazen düşünüyorum da yalnız başıma Ankara, İstanbul’a gitmek, orada yalnız yaşamaktan daha çok korkardım. Almanya’da hiçbir korku ile karşılaşmadım, nankörlük yapmayayım. Sayıyorlardı, değer veriyorlardı. Şikayetçi değilim geldiğime, dünyayı görmüş oldum.

Havanur Türköz:
‘Babavatan Türkiye, Anavatan Almanya!

Almanya’ya geldiğim dönemi çok iyi hatırlıyorum. 1973 yılında annem Almanya’ya gelmişti. Ben iki yaşındaydım o zaman. Annemle babam anlaşmışlar, karar vermişler ve Almanya’ya gelmek için ‘antrag’ vermişler. Altı yıl üç kardeşimle annemsiz, babamla beraber yaşadık. Almanya’ya geldiğimde 1979 yılında 8 yaşındaydım.
Almanya’ya geldiğimde epey şaşkındım. Türkiye’de çok güzel bir çocukluğum vardı. Arkadaşlarımdan ayrılmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum. Bir de Almanca anlamayınca zorluk çekiyordum. Ama Türk okuluna başladım. Würzburg’da Möncberg adında göçmen çocuklar için bir okul vardı. Oraya kaydedildim, orada diğer göçmen çocuklarla arkadaş oldum. O zamanlar Almancayı biz yabancı dil olarak görüyorduk. Alman öğretmenlerimiz vardı ama sınıf öğretmenimiz Türk’tü. Yavaş yavaş Almancayı öğrendim. Yedinci sınıfta Pestolozzi Volkschule’ye geçtim. Dokuzuncu sınıfa kadar orada okudum. Haupschule diplomamı aldım. Bir yıl mesleki hazırlık yılı yaptım ve 17 yaşındayken de meslek yeri için başvurdum ve Volkswagen- Audi dağıtım firmasında meslek eğitimine başladım. Güzel bir netice ile mezun oldum, bu sefer de aynı firmada ticari alanda iki sene daha eğitim gördüm. Volkswagen dağıtım bölümünde bilgisayar alanında çalışmaya başladım. On yıl sistem operatörü olarak görev yaptım. 1996-1998 yılları arasında bir kriz vardı, krize bağlı olarak belki Würzburg’daki ofisin kapanması söz konusu olacaktı. Bunu dikkate alarak hem çalıştım hem de akşam okuluna gittim. Ekonomi uzmanı olarak eğitim gördüm. Aile olarak kızların eğitimine, okumasına çok önem veren bir yapımız var. Burada da hem annem hem de ablam bana çok destek oldular. Buraya gelince tabi ki bazı zorluklar çektim ama Almanca’yı öğrendikten sonra Alman toplumunda hareket etmeyi de öğrendim. Burada Almanlarla herhangi bir sorunum olmadı. Bana da değer verdiler. Eğitime çok önem verdiğimin farkına vardılar, beni desteklediler. Teşekkür ediyorum. Son yıllarda ne yazık ki bazı negatif izlenimlerim oldu. Eskiye göre daha fazla ayrımcılık yapıldığının farkındayım ve çok üzülüyorum.
Kendime baktığımda duygularımın Türk, mantığımın Alman olduğunu söyleyebilirim. Duygularımla kendimi Türk olarak hissediyorum ama hareketlerimle, davranışlarımla Alman olarak hareket ediyorum. Bana göre babavatan Türkiye, anavatan Almanya! Ayrım yapmak istemiyorum, ikisini de çok seviyorum.
Burada yaşayan birçok Türk gibi benim de bir hayalim var: 60 yaşlarındayken Kuşadası’nda kendime ait bir dairem olsun ve iki ülke arasında gidip geleyim, yazlarımı Kuşadası’nda kışlarımı da burada geçirmek istiyorum.

Tiffany Türköz:
‘Hem Türk hem Alman kültürüne yakınım…’
18 yaşındayım. Wuppertal’de yaşıyorum. Babam Alman, annem Türkiyeli. Yirmi sene beraberdiler, şimdi ayrılıyorlar. Ben iki kültürle büyüdüm. Bu çok zor. Annem diyor, ‘kızım şöyle yapma, böyle yapma’, babam izin veriyor ya da tersini söylüyor. Annem, Türkiye’de büyüdü, başka değerleri var. Babam da anlamıyor. En büyük problemler benimle ilgili olarak çıkıyordu. Ben arkadaşlarımı görüyordum, akşamları dışarı çıkmak istiyordum. Alman arkadaşlarım, geziyorlardı, tozuyorlardı, erkek arkadaşları vardı. Ben de istiyordum. Bu, babamı pek ilgilendirmiyordu ama annemi çok ilgilendiriyordu. Annem, başka türlü büyümüş, başka türlü düşünüyor. Babam için ise buluşursa buluşsun ne olacak…Annem ‘kızımın hakkında dedikodu yaparlar’ diye izin vermiyordu.
Ama annemin yaptığı şeyler doğruydu. Dört yıldan beri ben annemle beraber yaşıyorum. Bu arada ben anneme karşı olumlu anlamda çok değiştim. Annemin kültürünü anlamaya başladım. Daha çok Türk kültürüne yakınım. Türk gelenek ve göreneklerini Alman gelenek ve göreneklerinden daha çok seviyorum. Biz Türkler beş dakika, on dakika geç kalsak birşey olmaz ama Almanlar mutlaka tam zamanında gelmeliler. Çok disiplinliler. Biz ise keyifçiyiz. Oturuyoruz yemek yapıyoruz, saatlerce yiyoruz, fala bakıyoruz, bazen sabaha kadar konuşuyoruz. Almanlar ise geliyorlar, yemek hazır aolacak, yiyorlar, belki kahve içiyorlar ve gidiyorlar.Türkler çok canayakınlar. Almanlar ise çok soğuk.
Türkiye’ye eskiden her sene gidiyorduk. Şimdi o kadar sık gitmiyoruz. Türkiye’de yaşamak isterim ama benim kafam çok değişik. Ben erkeklerin karşısında ezilmem, kendimi düşük görmem. Türk dizilerinde görüyorum Türkiye’de kadınlar farklı. Ben Türkiye’ye uyabilir miyim bilmiyorum. Arkadaşlarımın yarısı Türk yarısı Alman. Almanlarla çıkınca kız erkek karışık bir grubuz. Türklerle çıkınca yalnızca kızız. Türk kızları arkamızdan dedikodu yapılır diye korkuyorlar. Alman erkeklerle cinselliğe dayanmayan arkadaşlık yapabilirsin ama Türk erkekleri ile yapamazsın. Hemen kötü kız olabilirsin. Almanlar arasındaki ilişkiler daha doğru galiba. Ben bir Türk kızını sevmeyebilirim bunun nedeni onun Türk olması değil karakteridir. Bunu anlamıyorlar içlerine kapanıyorlar. Türk kızları herşeyi gizli gizli yapıyorlar. Onlar da anneleriyle her konuda konuşmak, dertleşmek, erkek arkadaşları varsa anlatmak isterler. Ne kadar kötü değil mi, annenden bile çekiniyorsun…Evet ya başta ben Türk kültürüne daha yakınım demiştim ama Almanlara da yakınım. Bilmiyorum…

Semra Çelik – Aziz Koçyiğit

        YENİ HAYAT

Tags | , ,

______________________________________________________________________________________________________________________________

Alamancı Kardaşım.

 

Yıllarca  Alamanyanın kalkınmasın'da

Kar Yağmur demeden çalıştık  gençliğimizi verdik.

Şimdi kalkmış şaşkın ördeğin biri

Türklerin Araplarin Almanca bilmedikleri

Manavcılıktan başka hiç bir işden anlamayanlar olarak

sunmakta. Evet doğru hiç olmas sa, sarımsak,karpuzu patlıcanı yemesini öğrettik  şaşkın ördek  sen bankada sıcakcık ofisin de  oturup

paraların üstünde yan gelip osura...osura. yatarken  ben inşattlar da

en ağır şartlarda çalıştım. Hic o zaman Almanca soran yoktu.''O.Ali gut mann ime alıs şön mahın diyordu senin lansmanın Herbert'' bana

 ''şaşkın ördek''yabancılar yıllar yılı Alaman halkının beyenmediği evlerde oturdu. banyosu yok. ısıtma düzgün olmayan, evlerdi bunlar. ondan sonra

Yabancıların çok çocuk yaptıklarını söylüyorsun evet doğru Alman Hükümeti hatta onun için insanları teşvik ediyor. sorun nerde?

Uyum konusunda Türkiyeli insanlar olarak uyum konusunda hiç bir sorun yok bence,ha sen şunu söylüyorsan?

Baş örtüsü  tehlikesi vb için, onu bize değil  bir zamanlar için de bulunduğun SPD,ye . ve de Afganistan daki  Sovyetlere karşı savaşanlara kimlerin desteklediklerini cahil manavcı ya değil o dönemin iktidarlarına soracaksın

Yabancılar yasasına ilk çıkaran SPD dir.

Afganistan Hilfe diyerek Televizyonlarda hemen her gün reklam çıkardı.kimler desteklendi acaba? yıl.1978.79 olabilir

Bu gün Fetullahcıların almanya daki yürüttükleri Abi Abla projelerini kimler destekliyor?  onu  Almanca bilmeyene Manava değil, kendi hükümetine soracaksın. sen her gördüğünün kara bıyıklıya kafası kapalığa türk ve arap,zannedersen ben de seni ilk bulvar gazetesinde gördüğümde

Italyan kırması zannettim. Ha burdan ''Ertuğrul ÖZKÖKE'DE'' Hayırlı olsun diyoruz.yeni gazetesine Tencere yuvarlandı Kapığına buldu. basa dönersek

Almanyayı ilk geldiklerine bu İnsanları ucuz iş gücü olarak göreceksin,ertesi günü inşaata fabrikaya üretime sokacaksın, ve ondan sonra bu insanlardan 40 yıl sonra almanca konuşmasın bekleyeceksin bırakın bu insanlar istedikleri gibi yaşasınlar (Almanyada 1 milyon insan okuma yazma bilmiyor. Ana okullarında ve okulların kapısı penceresi tuvaletlerinin kullanılamaz halde olduğu söyleniyor. Eğitim sistemin'de Tukaka dediğiniz Romanyadan geri olacaksınız, bunun suçunu yabancılara yükleyeceksin

Almanya'da ve Avrupa ülkelerinde sosyal haklar yavaş yavaş tırpanlandı  yoksullar,yoksullaşdı zenginler altına hucum etti.

Almanya sanayisi ucuz iş gücü için yatırımlarını yurt dışına yapacak yabancılarada suçlu bulunacak  ben onu bunu bilmem

Benim uyumdan anladığım kültürlerin bir birine saygı göstermesi ha bana şunu dersen sen bana uymak zorundasın dediyin an, ben buna

karşı gelirim ve uymam, ve de uymakta istemem

 

Şani İzmirli.

 12.2010

__________________________________________________________________________________________________________________________________

 

Site durchsuchen

© 2010 Halk Kültür Evi . Yazıların içeriyi yazarlara aittir.